• BIST 9935.96
  • Altın 2959.844
  • Dolar 34.6251
  • Euro 36.7015
  • İstanbul 9 °C
  • Ankara 2 °C
  • Van -1 °C

KÜRD MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE ÇATIŞMADAN BARIŞA DÜNYA MODELLERİ VE ÖNERİLER

Nihat Gür

 

KÜRD MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE ÇATIŞMADAN BARIŞA DÜNYA MODELLERİ VE ÖNERİLER

 

Yüzyılı aşkın bir zamandır kökenleri, siyasal, sosyal, etnik, kültürel ve ekonomik alanlara uzanan “Kürd Meselesi” halen karşımızda can alan ve can yakan çözülmemiş bir sorun olarak durmaktadır. Bu zaman diliminde barış ve savaş, çözüm ve çatışma ivmeleri yer değiştirip durdu. Vardığımız nokta itibarıyla, son yılların analizini yapmak ve önümüzdeki süreçleri birkaç dünya modeli ile değerlendirmeye sunmaya çalışacağız. Dünyada ve İslam coğrafyasında tecrübe edinilmiş olan gelişmeleri analiz ederek atiye yönelik feraset ve basiret çıkarımları için çaba

 

İçerisin de olmaya gayret edeceğiz. Çözüm önerileri ile seçenek tercihlerini çoğaltmaya çalışacağız.  

Kürd sorunu, İslam coğrafyasında dört ülkeyi doğrudan, genelini de çok farklı şekillerde ilgilendiren en önemli konuların başında gelmektedir. Kürd sorunu; insani, İslami, hukuki yani en meşru hakların hak olduğu üzere tüm ümmetin maslahatına olması gereken şekilde takdim edilmesi gereken bir hak arayışıdır. Kürdler, hak arayışında, emperyalist ve sömürgeci uygarlık tarafından çizilmiş olan yapay sınırlara sahip asabiyet yüklü devletler tarafından bölücülük, milliyetçilik ve ya dış güçlerin oyununa gelmekle sürekli itham edilmişlerdir. Bu yapay sınırlar kutsanmış, emperyalizmin oyunu görmezden gelinerek, kendilerine helal gördüklerini Kürdlere haram saymışlardır.

Kürd halkı, emperyalist sömürgecilerin masa başında cetvel ile çizmiş oldukları sınırlara ve ümmetin diğer üç kavminin bu oyunun paydaşı olarak gerçekleştirdikleri zulme ve hukuksuzluğa karşı farklı yöntemlerle karşı çıkmışlardır. İnsani ve İslami hakları elde etmek için kimi zaman kıyam, kimi zaman da barışçıl yöntemler tercih edilmiştir. Bu hakların takdim edilmemesi çözülmesi mümkün olan  bir hak takdimini, çok ciddi kırılma ve ayrışmalara sebebiyet verecek duruma getirmiştir. Hem evrensel, hem de medeniyetimiz eksenli referanslar ile  çözüm ve çözümler üretmek mümkün iken bu hak takdimi sürekli ertelenmiş ve sorun karmaşıklaştırılarak çözümden ırak kılınmıştır.

 

Etnik temelli devletler, yaptıkları yanlış ve zulümlere karşı mücadele edenleri her zaman tasfiye etmeye çalışmışlardır. Bu zihniyet ile hareket edilmesinden dolayı toplumsal barış adımları hep entegrasyon süreçleri olarak kullanılmaya çalışılmıştır. Bu da toplumsal uzlaşı yerine sürekli bir kutuplaşma ve ötekileştirme alanı yaratmıştır. Siyasi ve onun ötesinde  silahlı gerilimin arttığı dönemlerde sorun ve sorunları çözmek için en önemli yollardan biri, yaşanmış tecrübelerle bir kıyas, karşılaştırma yapabilmektir. Dünya örnekleri ile tecrübe edinilmiş bir perspektif oluşturabilmektir. Kendi coğrafyamızın panoramasına uygun olan stratejik  süreci geliştirerek en uygun tercihi işaretleyerek çözüm geliştirebilmeliyiz.

 

Barış ve ya çözüm süreçlerinde en önemli yol işaretlerinden ve mücadele alanlarından biri yasal zemindir. Bugün Türkiye’de çözüm sürecinin en önemli sorunlarından biri yasal teminatın olmamasıdır. Yani yapılan müzakere ve mutabakatların yasal bir çerçeveye bağlanması hem kurumsal bir hafızayı oluşturacaktır hem de bireylere bağlı kalmayı en az seviyeye indirecektir. Sürecin sürekliliğini sağlamak için benzer dünya örnekleri ciddi bir şekilde değerlendirilmelidir. Silahların susması konusunda muhataplar, devlet ve PKK arsındaki süreç ve Kürd sorununun çözüm sürecinde de yasal çerçevenin olması kesinlikle şarttır.

 

Türkiye kısmında 2007 yılından sonra ve özellikle 2012 yılından sonra atılan adımlar ciddi bir umut yaratmış ve Türk-Kürd birlikteliğinden yeni bir medeniyet adımının atılacağı heyecanı oluşmuştu. 2015 Eylül ayında yeniden silahların gölgesindeki sürece dönüş yapılması ciddi endişelere sebebiyet vermiştir. Ama tüm olumsuzluklara rağmen sorunun çözümü konusunda geçmiş acıların tecrübesinde inşallah barış şıkkı tercih edilecektir. Türkiye’de Ak Parti hükümeti döneminde Kürd sorununun realite olarak kabul edilmesi ve çözüm için adım atılması ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da bunu sahiplenerek güçlü kılması çözüm umutlarını yeşertmiştir. Bu umut ve tecrübe son dönemlerde yeniden başlayan şiddete ve çatışmalara teslim olmadan dünya ve bölge tecrübeleri ışığında doğru mecrayı bulacaktır. 

 

Güçlü bir birliktelik ile yarınlara yürümek için Kürd sorunu şiddet olgusundan arındırılmalıdır. Zaten Kürd sorununda şiddet olgusunu ortaya çıkaran doğrudan çözümsüzlüğün kendisi değil mi? Kürd halkının tüm meşru hakları şiddetin gölgesinde bırakılarak çözümsüzlüğe mahkûm edilmiştir. Kürd sorunu çözümsüzlüğe terk edildikçe şiddet olgusunun güçlenmesine daha güçlü zeminler oluşturulacaktır. Sorun çok daha girift ve karmaşık bir hal alacaktır. Aslında İslam coğrafyasının ortasında ve özelde de Türkiye’de yaşanan birçok sorunun temelindeki ana sebep bu sorunun çözümsüz bırakılması değil midir?

 

Kürd sorununun çözümüne yönelik başlayan girişimler yalnızca Türkiye’de değil, Kürdlerin yaşadığı tüm ülkelerde yeni bir sürecin ve umutların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye’de Kürd sorunun çözümü, birlikte yaşam değerlerini güçlü kılacak, barışın/esenliğin tesisi için doğrudan İran, Suriye ve Irak’ı da içine alacak bir rüzgâr estireceği kesindir. Güçlü bir yol haritası ve sağlam bir zemin için çatışmadan barışa geçiş için dünya modellerine kısaca bakalım.

 

Çatışma çözümü disiplini; barış çalışmalarından temelini alarak II. Dünya Savaşı sonrası süreçte uluslararası ilişkiler sahasının bir alt dalı olarak ortaya çıkmıştır. Uluslararası ilişkilerin savaşın nedenlerinin tespiti doğrultusunda gelişen epistemolojisi çatışma çözümünü besleyecek zemini hazırlamıştır. Soğuk Savaş döneminde, bloklar arası uyuşmazlık ve muhtemel bir nükleer savaşın hesap edilen sonuçlarının çatışma çözümü çalışmalarına hız kazandırdığı ifade edilebilir. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise sayısı artan barış girişimleri ve anlaşmalarıyla ortaya çıkan çözüm süreçleri, disipline daha fazla gözlemlenebilir veri sağlamıştır. Psikoloji, sosyoloji ve antropoloji alanlarından istifade ederek disiplinler arası nitelik kazanan çatışma çözümü, silahlı çatışmaların sona erdirilmesi ve kalıcı barışın tesisine yönelik belirli aşamalardan oluşan yaklaşımlar geliştirmiştir. (ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ VE TÜRKİYE’DE KÜRT MESELESİ BİLGESAM YAYINLARI RAPOR NO: 45)

 

Kuzey İrlanda'daki çatışmanın kökleri 17. yüzyılın başlarında İngiliz ve İskoç yerleşimcilerin bölgeye gelerek buradan bütün İrlanda adasını yönetmeye başlamalarına dayandırılır.

 

Kuzey İrlanda modeli dünyada etnik temelli çatışmaların çözümü bağlamında başarılı bir barış modeli olarak değerlendiriliyor. Bu yüzden Türkiye’deki çatışma sürecinin sonlandırılmasıyla ilgili tartışmalarda da sık sık Kuzey İrlanda hatırlatılıyor. Her ülkenin kendine ait siyasal koşullarının bulunduğuna ve Kuzey İrlanda modelinin doğrudan Türkiye’ye uygulanamayacağına dikkat çekiliyor.

Bununla birlikte, Kuzey İrlanda sürecinden Türkiye için alınacak birçok dersin var olduğu da söyleniyor. (Mahmut Hamsici BBC Türkçe)

 

Yaşanan acılar, çatışmalar ve  tecrübeler ışığında en son 1997 yılında İngiltere başbakanı TonyBlair, IRA’nın siyasi kanadı SinnFein önderi Gerry Adams'la başbakanlık konutunda görüştü ve SinnFein'in de barış sürecine dahil edildiği deklare edildi. "Paskalya Antlaşması" ile "Bağımsız Uluslararası Gözlem Komisyonu" denetiminde IRA bütünüyle silahsızlandırıldı. Öncesinde çatışan taraflar olan , Protestan Demokratik Birlik Partisi ve Katolik SinnFein, 2007'de bir koalisyon hükümeti kurdular. Aynı yıl İngiltere Devleti, Kuzey İrlanda'daki bütün askeri operasyonları bitirdiğini ilan etti. 17. yüzyılın başından beri devam eden çatışmalar en sonunda gelip barışa yani sözün gölgesine sığınmış oldu.

 

Güney Afrika’daki yeni anayasal düzen siyahlar ve beyazlar arasında eşitliği beyazlar lehine bozmuştu. Beyazların mülkleri dokunulmaz ilan edilmiş, tüm haklarda beyazlar ayrıcalıklı kılınmıştılar. Çatışmadan barışa doğru olan yolculukta, yerliler barış sürecinin oluşturmuş olduğu yasal  zemin ile stratejik bir değişim yaratmışlardır. Bu değişim ile devleti barışa mecbur bırakarak siyasi hak taleplerinin silahsız yapılarak zafere ulaşabileceğini göstermişlerdir.

 

Açe halkı %98'i Müslüman olan bir ülkedir.

 

Özgür Açe Hareketi. GAM’ın 1970’lerdeki ilk isyanı İslami referanslar taşıyordu ama sonra örgüt anti-emperyalist tavrı olan ve Açelilerin etnik farklılığına vurgu yapan bir örgüte dönüştü. Sonrasında taleplerine bir yenisi daha eklendi: Petrol hakkı. Endonezya hükümeti Açe’nin petrol kaynaklarını dilediği gibi kullanıyor fakat Açelilere adil paylarını vermiyordu. 15 bin kişinin öldüğü savaşın bitmesi için ilk ümit var adım 2002’de atıldı. Endonezya hükümeti GAM’la konuştu ve ortaya bir barış planı çıktı. Açe özerk olarak, kendi bağımsız seçimlerini yapacak ve bölgeden çıkan petrolden elde edilen gelirin yüzde 70’ine sahip olabilecekti. Bunun karşılığında GAM bağımsızlık isteğinden vazgeçecek ve silahsızlanacaktı. Taraflar sözlerine sadık kalmayınca anlaşma barış getirmedi. ( EZGİ BAŞARAN, 07/11/2010, Radikal)

 

 2005’teki felakete kadar kriz devam etti. Tsunami’nin ertesinde GAM ateşkes ilan etti ve kurtarma çalışmalarına katkıda bulundu. GAM’ın hapisten çıkan lideri Yusuf Irwandi hükümetle masaya oturdu. Endonezya’nın yeni başkanı Yudhoyono da çözüm istiyordu. Görüşmeleri Nobel Barış Ödülü alan eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari yönetti. Ağustos 2005’te GAM ve hükümet barış için el sıkıştı. Bir önceki anlaşmadaki şartlara bu kez uyuldu. GAM silahlarını teslim etti, aralıkta da Endonezya Açe’den askerlerini çekti. Açe’nin ilk seçiminden GAM’ın eski lideri Irwandi büyük zaferle çıktı. 2007’de Endonezya meclisindeki yerini aldı. ( EZGİ BAŞARAN, 07/11/2010, Radikal)

 

Dünyada 1990dan bugüne devletlerin PKK gibi örgütlerle yaptığı 600’e yakın anlaşma vardır. Bu tür anlaşmaların yapılmasını kolaylaştırmak için uluslararası hukuk, önce yerlileri (Kızılderililer, Mayalar, Aborjinler, Açeliler, Filistinliler, Kürdler gibi), sonradan ise devlet olması ileride muhtemel sayılan aktörleri (mesela Sudan’da ya da Eritre’de olduğu türden örgüt ve liderleri) veya çatışarak halkların mağdurluklarına sebep olacak ya da çeşitli programlarla bu mağdurlukları giderecek kapasitede olan örgütsel yapıları (mesela FARC, IRA, ETA gibi ), ulus devletlerle anlaşma yetkisi bulunan “tüzel” kişilikler olarak tanımıştır. (Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ Boğaziçi Üniversitesi, Sosyoloji Departmanı-t24)

Öte yandan ortada bir anlaşmanın olması, bu anlaşmanın pazarlığa ya da bozulmaya kapalı olduğu anlamına da gelmemektedir. Örneğin yukarıda bahsi geçen 600’e yakın anlaşmanın yarısı ilk beş yılda; üçte ikisi ise ilk on yılda bozulmuştur. Bozulmanın sebebi hemen her zaman, anlaşmalarda uzlaşmaya varılan konuların ulus devletler tarafından yasaya bağlanmamasıdır. Nitekim gerek Kolombiya, gerek Nepal, gerekse Guatemala gibi büyük umutlarla başlanmış barış süreçleri sürece başlarken temel alınan anlaşmaların daha sonra yasallaşmamasıyla kesintiye uğramıştır. (Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ Boğaziçi Üniversitesi, Sosyoloji Departmanı-t24)

 

Kürd meselesinde çatışmadan barışa doğru sonuç verici adımlar atmak için siyasi mücadelenin en azından Türkiye içerisinde silahsız olması gerektiği bir vakıadır. Bunun için de, yeni mücadele alanları ve toplumsal destek tabanının oluşturulması gerekir. Yasal ve toplumsal zemin inşası sorunun çözümde çok önemli değere haizdir. Barış sürecinin mümkün kılacağı zeminde stratejik bir değişim ile çok daha iyi koşullarda sürece katkı sağlanabilir. Siyasi talepler dahil olmak üzere, silahların sustuğu ve insanlığın otak yaşamda en değerli hazinelerinden olan barış ile çok farklı kesimler paydaşlık oluşturabilir. Daha önce düşman olanlar çok yeni ve değerli ittifaklar kurabilir.

Barış süreçlerinde, tekrardan çatışmanın çıkmaması için yasal değişimlerin kesinlikle karara bağlanması gerekir. Sivil toplum kuruluşları, aydınlar, kanaat önderleri çözüm sürecini gözlemleyecek konumda olmalıdırlar ve bu devlet tarafından sağlanmalıdır. Süreç şeffaf bir şekilde işlemeli, diğer ülkelerdeki tecrübelerden ibret alınarak fırsatlar oluşturulmalıdır. Türkiye Kürd meselesini barışçı bir yolla çözebilecek fırsatlara sahiptir. Bir asrı aşkındır yaşanan bu mesele daha fazla insanımızın yaşamına mal olmadan barış ve kardeşlik ile çözüme kavuşturulabilir. Elbette, burada PKK’nin süreçteki sorumluluğunu göz ardı edecek değilim. PKK’ de 40 küsur yıldır devam eden silahlı çatışmanın çözüm olmadığını idrak etmiştir. Bu tecrübe ve acılardan sonra hep beraber  barışın ve sözün gücünü çözüm için güçlü kılmakla mesul olduğumuzun ayrımındayız.

Silahlı çatışmanın hepimizin ortak geleceğine ve güvenliğine zarar verdiğini biliyoruz. Ölen her insanımızın güzel olmasını temenni ettiğimiz yarınlarımızı karanlık kıldığını görebiliyoruz. Silahların susması ve çözüm için olabilecek her türlü yolun değerlendirilmesi temel amaç olmalıdır. Burada Kürd Federe Devleti, Rojava ve DAİŞ gerçekliğini ayrı bir bapta tutuyorum. Şu an sadece Türkiye ölçeğindeki Kürd meselesini ele alıyorum. 

 

 

Gelin, dünyaya ve insanlığa, barış ve kardeşlik adına en güzel örnek ve tecrübelerden birini de biz sunalım. Güzel yarınların güçlü birlikteliği için kin ve çatışma yerine, sevgiyi, uzlaşıyı ve tahammül kültürünü güçlü kılalım. Barış için yapılabilecek fedakârlıklarda birbirimizle yarışalım. Devlet ve PKK arasındaki silahlı çatışmanın sona ermesi için halk olarak bizlerde sorumluluk üstlenelim.

 

 2015 Ramazan bayramından beri kaybettiğimiz insan sayısını, yitip giden değerlerimizi, zarar gören birlikteliğimizi düşünelim ve barış için sorumluluk üstlenen tüm taraflara cesaret verelim. İnsan yaşadıklarından ibret almakla mesuldür, biz birbirimizi yok etmekle iyi bir yere varabilecek değiliz.

Biz birbirimize muhtacız, birlikte var olarak ancak güçlü olabiliriz. Biz barışa/aşîtîye tüm yaşamımızla mecburuz. Tüm olumsuzluklara rağmen, yaşadığımız bu kadar acının hatırına ve geleceğimizi karanlık kılmak isteyen tüm karanlık müstekbir güçlere inat, biz barışı/aşîtîyi güneş gibi yaşamımıza getirteceğiz. Devlet ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın oturup silahları susturmak için yasal zeminde anlaşma/sözleşme imzalaması gerekiyorsa bunun için her türlü sorumluluğu üstleneceğiz.

 

Yeter ki coğrafyamıza barış ve kardeşlik hâkim olsun. Yeter ki insanımız artık ölmesin, çözüm bize uzak değil yakın olsun. Bu meselenin köklü çözümü Türk, Fars, Arap ve dünya halkları hangi haklara sahipse Kürd halkı da bu haklara sahip olduğu zaman yerini bulacaktır. Ümmet kavimleri kendileri için istediklerini Kürd kardeşleri için istedikleri vakit bu mesele hak ettiği şekilde çözüme kavuşacaktır.  Bunun sorumluluğunda ve bilincinde olan her insan ve yapı birbirine sahip çıkmalıdır. Bu sahipleniş her birimize ve tüm taraflara çözüm için cesaret verecektir. Ve inşallah hem Rabbimiz hem de insanlar bizden razı olacaktır. Razı olunanlardan olma duasıyla.  

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Öze Dönüş | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : Van Öze Dönüş Der Tlf: 432 212 10 18 | Haber Scripti: CM Bilişim