• BIST 9935.96
  • Altın 2959.844
  • Dolar 34.6251
  • Euro 36.7015
  • İstanbul 9 °C
  • Ankara 2 °C
  • Van -1 °C

İTAAT VE İSYAN SARMALINDA İNSAN VE ŞEYTAN

DAVUT HOCA

 

 

İTAAT VE İSYAN SARMALINDA

 İNSAN VE ŞEYTAN


 

Her şey bir secde emri ile başlamıştı, Yaradan meleklerindenÂdemoğluna secde etmelerini istemişti ve ne olduysa ondan sonra oldu,ebede kadar sürecek olan bir savaş, hiç bitmeyecek bir mücadele… “Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.”(1)

 

Şeytanla birlikte inmiştik dünya arenasına. "Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan çıkarılacaksınız!"  (2)Babamızı, atamızı aldatması sonucunda aramızda büyük bir husumet baş göstermişti, büyük bir dava olmuştu artık, bu başlayan hak/batıl davasıydı.

 Bir tarafta Yüce Yaradan’a iman eden, teslim olan Abdullah, bir tarafta da Şeytan ve ayarttığı aveneleri vardı.  Bize kulluk onlara da kolluk vazifesi düşmüştü. Bize sabır onlara ise tavır düşmüştü. Evet, her şey bir secde emri ile başlamıştı ve bu emre itaat ile emre isyan Kıyamete kadar sürüp gidecekti. Secde emrine isyan artık şeytanın kuyruk acısı olacaktı. Bununla ilgili olarak EbûHüreyre'nin (ra) rivâyetiyle Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: "Âdemoğlu secde âyetini okuyup secde ettiği zaman, şeytan ağlayarak ve feryad-ü figân ederek uzaklaşır. Kendi kendine şöyle der:`Ey helâk olası! Âdemoğlu secde

etmekle emrolundu da secde etti; Cennet onun oldu! Ben ise secde ile emrolundum, fakat secde etmekten çekindim! Artık Cehennem benim içindir!"(3)

 

Yaradan bizi o en büyük düşmanımıza karşı çok şiddetli bir şekilde uyarıyor. “Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır”. (4) Çünkü onun AtamızÂdem’le olan o meselesinden sonra kendisi huzurdan kovulmuş, lanetlenmiş ve aşağılanmıştı. Anlayacağımız Şeytanın bizimle hiç tükenmeyecek bir hesaplaşması var. "Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de  bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık." (5)

 

Evet o gün bugündür şeytanın en büyük amacı bizi Rabbimize isyana teşvik edip yoldan çıkarmak olmuştur. Anne babamızı aldatan bu şeytani güç elbette ki bu anne babanın çocuklarını da rahat bırakmayacaktır. Çünkü şeytan buna kendisini adamış ve bu konuda Yaradan dan mühlet almıştır. “Şeytan, ‘İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver’(Araf, 14) Allah da, ‘Sen süre verilenlerdensin’  dedi.” (6)

 

Peki, neydi bu Şeytanın Yüce Yaradan’ının buyruğuna isyanının sebebi? Bir ırkçılık, bir kibir, bir büyüklenme sevdası. Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi. İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.(7)Neymiş Âdemoğlu çamurdan o ise ateşten yaratılmıştı.  İlk faşist ve ilk faşizmin atası oluyordu bu tavrıyla şeytan. Ve bundan sonra yapılacak tüm ırkçılığın mimarı olacaktı. Yeryüzünü kana bulayan tüm ırkçı diktatörlerin patronu olacaktı şeytan, çünkü ırkçılığın patenti ondaydı, dolayısıyla yapılan tüm ırkçı saldırıların fikir babası olacaktı şeytan, her ırkçı düşünce ve davranışın sahibi de şeytani bir suç işlemiş olacaktı.

 

Zorlu, meşakkatli, zahmetli bir imtihan bekliyordu Âdemoğlunu. Çünkü huzurdan kovulmaya karşılık olarak Âdemoğlunun huzurunu bozmak için and içmişti. "İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi. " (8) Buna karşı Yardanın şeytana da ona uyanlara da resti sert oldu.(Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki, onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım."(9)

 

Yaradan,şeytanın inanan kullara karşı tehditkâr duruşu nedeniyle teorik olarak Kitaplarını, pratik olarak Elçilerini göndermişti bu zorlu mücadele için. Yeter ki Âdemoğlu az bir gayret göstersin idi. Mükâfat büyüktü, akıbet hayırdı, işin ucunda Rabbin rızasını kazanmak, sahil-i selamete ulaşmak vardı, ancak çeldirici şıklar da hiç de yabana atılır gibi değildi.

 

Bir tarafta sırf samimi/gayri samimi insanların elenmesinde özel görevli olarak vazife almış, çeşitli yetkilerle donatılmış Şeytan, bir tarafta Âdemoğlu yaratılırken bünyesine özel montelenmiş Nefis. Hele bir de terbiye edilmemiş ise Nefis, al sana kale içinde bir yerli işbirlikçi.

 

Bir Ramazan günüydü. Camide imam ‘’euzû besmele ‘’ getirdiğinde kendi kendime ‘yahu şu şeytan belasının adını neden her defasında anarak onu gündem yapıyoruz ki? Şeytana lanet getirmekten Peygambere salavat getirmeyi unuttuk!’ diye aklımdan geçirdim. Bu konuda Hz. Peygamber (sav) birini böyle görünce ‘Şeytana beddua edip ona belalar okumak şeytanı kibirlendirir ve okuyana karşı inada girip onu yenmek için gayrete getirir, ancak euzu okuyarak şeytan küçültülür.’dediği rivayet olunur. Bunun yanında gafil avlanmamak ve boş bulunmamak için Mü’min uyanık olmalıdır. Bir adam Hasan Basri’ye(ra); “şeytan uyur mu?” diye sordu. Hasan Basri(ra) tebessüm ederek “şeytan uyusaydı biz de rahat ederdik” dediği rivayet olunur. Bu demektir ki şeytan uyumaz ama kendini unutturur. Ne ilginçtir ki şeytanın en büyük ve en tesirli planı da kendisini unutturmaktır.

 

Maalesef şeytan şimdi altın çağını yaşıyor. Her türlü teknolojik imkânlar ile şeytan artık çok rahat ve eli çok kuvvetli. Şeytan şimdi dost ve ahbaplarına bir ‘tıklama’ kadar yakın. Bize şahdamarımızdan daha yakın olan Yaradan’ı unuttuğumuz an yanı başımızda. O kadar çok gönüllü elçisi var ki kendisine çok fazla bir mesai düşmüyor. Boynuz kulağı geçer misali şeytana pabucunu ters giydirecek birsürükandırılmış/aldatılmış insan görünümlü şeytanlar var. 

 

 Dünyanın şatafatı, maddi kaygılar, para hırsı, yoksulluk korkusu insanları birbirinden koparmış, dolayısıyla birlikten, cemaatten yoksun, parçalanmış insanlar sürüden ayrılanı kurt kapar misali çok kolay bir şekilde şeytana av oluyorlar. Hâlbuki Yaradan bu konuda müsterih olmamızı, böyle basit kaygılarla kulluk görevimizden gaflete düşmememizi öğütlüyor.“Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayâsızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.” (10)

Müslümanlar dünyanın geçici albenisine aldanıp birlik ruhundan kopunca Ümmet binasının tuğlaları birbirinden ayrılmış ve ümmet harabeye dönmüş bir bina haline gelmiştir. Böyle olunca ümmet coğrafyası kan revana bulanmış, Müslümanlar savaş ve soykırımlarla dilenci ve mülteci durumuna düşürülmüş duruma gelmiştir.

 

 

Kur’an-ı Kerim’de de belirtildiği gibi ŞeytanınÂdemoğlu üzerinde hiçbir yaptırımı yoktur. Şeytan cennetten kovulunca bir yemin etmiştir(bir yemin ettim ki dönemem! Misali)"Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."(11) ama bu yeminini yerine getirmek için harcadığı tüm gayreti sadece ve sadece insana bir fit vermesi ve vesveseye düşürmesidir.

 

Nitekim Mahşerdeki hesaplaşmada onun ağına düşen sazanlara bunu uluorta haykırıyor.“İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: ‘Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.’ Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır!”(12) Evet, ona uyan ahmak ve gafilleri suya götürmüş ancak susuz getirmiştir.

 

Bazen ibadi vazifemizi bihakkın anlayıp uygulama noktasında aslına, özüne uygun olarak yap(a)madığımız oluyor, örneğin Hacc vazifemizi ifa ederken de birçok farzı şeklen ve asıl ruhuna aykırı olarak yapmaktayız. Mesela şeytan taşlarken ayağımızdaki ayakkabıyı, cebimizdeki telefonu fırlatmak veya şeytana Molotof atmakla onu kovmuş, dışlamış olmuyoruz. Şeytanla savaşı bu şekilde anladık.

 

Karşımızdaki beton bloğu şeytan belleyip bütün hıncımızı ondan çıkarmakla ondan intikam almış olmuyoruz. Asıl şeytan doğru yolumuzun üzerinde oturup bizi ondan saptırmaya çalışan, bize her türlü vesveseler ile yaptığımız kulluk vazifesinden vazgeçirip heva ve heveslerimize bizi mahkûm eden özel vazifeli mel’un bir varlıktır. Şeytan, bizim zaaflarımızı çok iyi bilip o gediklerden yürek kalemize girebilecek marifetleri olan bir mel’undur. Zaaf uzmanıdır o. Kimin hangi konuda zaafı varsa o konuda onu kendine çalışma sahası beller. Ona illaki fiziki bir şekil giydirip gözle görülebilecek bir vasıf kazandırmaya gerek yoktur.

 Ondan korunmanın tek yolu kulluk vazifemizden gaflete düşmemek, gevşememek, ümitsizliğe düşmemek ve İ’lây-ı Kelimetullah yolunda say etmek ve gayret göstermektir. “İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun”. (13)

 

Artık sanat için sanat yapacak ne halimiz, ne mecalimiz ne de lüksümüz vardır. Toplumda ahlâksızlığın, zulmün, fitne/fesadın diz boyu olduğu şu zamanda lafı eveleyip gevelemenin hiç gereği yoktur.  Sorumluluğu bulunan herkesin/her kesiminiyiliği emretmek ve kötülüğü men etmek konusunda el birliği yaparak adeta bir ahlâksızlık ve zulüm bataklığına dönen şu yeryüzünde bir “AHLÂK” seferberliği başlatmaları gerekmektedir. Çünkü şeytan ve dostlarının da şiddetle tavsiye ettiği ahlâksızlıktır. “Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder…”(14)

 

 Bu tuzağına düşen her bir Âdemoğlu, toplumun başına bir Firavun, bir Karun, bir Nemrut kesilmektedir. Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmayan yöneticiler hadlerini aştıklarında bir Firavun, madden semizleştiklerinde bir Karun, güç olarak yetkilerini aştıklarında bir Nemrut olabilmektedirler. Bize babamızdan atamızdan beridir düşman olan Şeytana karşı fert ve toplum bazında yeniden bir dirilişe, yeniden bir yükselişe ve yeniden bir arınmaya ihtiyacımız vardır. Fert, aile, toplum, ümmet derken yine/yeni bir Asr-ı Saadet yıllarına dönmektir arzumuz.

 

 Müslüman mahallesinde salyangoz satan bu baş düşmanımızın etkisini en aza indirip Yüce Yaradan’ın karşısına alnı ak çıkmaktır gayemiz.

 

Ashab-ı Uhdud’un içine atıldığı adetabir ateş çukuruna dönen Dünyayı tekrar yaşanılabilecek bir Âleme dönüştürmek ve sahil-i selamete çıkmak için Şeytanın CEO’luğunu yaptığı yeryüzünün çağdaş diktatörleri, Firavunları, Karunları, Hamanları, Nemrutları, Ebu Cehilleri ancak böylebir dirilişle alaşağı edilebilir.“İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağût yolunda savaşırlar, öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır”. (15)


 

Kaynakça:

Bakara:34

Araf :24-25

Müslim, 81

Zuhruf:62

Araf: 27

Araf: 15

Sad:75-76

Hicr: 39-40

Araf:18

Bakara:268

Araf:16

İbrahim:22

Ali İmran:175

Nur:21

Nisa:76

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Öze Dönüş | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : Van Öze Dönüş Der Tlf: 432 212 10 18 | Haber Scripti: CM Bilişim