İslam tarihinin büyük alimlerinden İbni Haldun’un insanın dünyaya gönderildikten bu yana sürekli toplumsal bir varlık olarak hayatını devam ettiğini söylediğini, bir insanın kendi başına kalması , hayatını sürdürebilmesinin belki mümkün olduğunu ama son derecede zor olduğunu , insanların bir birlerine muhtaç olduğunu, ihtiyaçlarını ancak toplumsal bir dayanışma neticesinde giderebilme imkanına sahip olduğunu…
Hiçbir şey olmasa bile bir insanın bir anne ve babadan dünyaya geldiğini, bir aile içerisinde büyüyüp geliştiğini daha sonra arkadaş çevresi, okul çevresi , iş çevresi şeklinde devam edip en sonunda vefat ettikten sonra tekrar kalabalık bir mezarlığa defin edildiğini sonrasında ahirette toplumsal boyutun değişmediği, hesabı görüldükten sonra ya cennette veya cehennemde yine topluluk içerisinde bulunacağını , kısacası insan diğer bireyler ile birlikte yaşamaktan yakasını kurtaramayacağını söyledi.
Aile, okul, iş çevresi , devlet gibi topluluklarda birer cemaattir, fakat bizim anladığımız İslami açıdan birer cemaat olmadığını…
İslami açıdan CEMAAT iki veya daha fazla bireyin bir araya gelerek ortak kaygı ve endişelere sahip olması ve ortak hedeflerinin olması , bu hedeflerin gerçekleştirilmesi neticesinde hem dünya hem de ahiret saadetini temin eden mekanizma olarak tanımlanabileceğini söyledi.
…
Peygamber (s.a.v) Allah’ın verdiği emaneti taşıyacak bireylerden bir cemaat oluşumu için Mekke dede çalıştığını, özellikle bunun somut verilerini Medine’ye ayak basar basmaz, cemaat kavramının temelinde olan ce-me-a kökeninden gelen bir cami inşa etmiştir. Tabi ki cami inşa ederken aslında orada cemaat inşasının temelini atıyordu. Şu andaki cami tasavvurundan daha çok o zaman ki camii tasavvur ediniz. Cami herkesin malıdır, ortak bir yerdir, herkes rahatlıkla girip çıkabildiği, buluşa bildiği, hayatın ve sosyal yaşamın merkezinde olan bir yerdir. Cami inşasından sonra Müslümanlar için çok önemli olan ve iki boyutu olan Medine Vesikasını oluşturdu. Bir boyutu Müslümanlar ve Gayrimüslimler arasındaki hukuku düzenliyor, diğer boyutu da Müslümanlar arasındaki hukukun, kardeşliğin, uhuvvetin tesis edilmesini sağlıyordu. Medine vesikası oradaki İslam Cemaatinin teşekkülünde en önemli adımlardan biridir, dedi.
…
Taassup kelimesinin Türkçede bağnazlık, İngilizcede fanatizm ve holiganizm diye isimlendirildiğini
Dünya tarihinde taassubun kendi içerisinde bir çok kısımlarının olduğunu, inanç, ırk, renk ve benzeri nedenlere bianen yapılan taassupların, sevgi ve nefrete bianen yapılan taassupların , Din, mezhep ve cemaatlere bianen yapılan taassupların var olduğunu söyledi.
Taassup a-be-se kökeninden gelmekte olduğunu. A-be-se baba tarafından gelen organik akrabalık bağlarına dendiğini, baba tarafından olan akrabaların bir birlerini desteklemesi ve korumasına da asabiyet denir. Asabiyetin kendisi nötr bir kelimedir, olumlu (pozitif) da olabilir, olumsuz (negatif) olabilir.
İbni Haldun asabiyeti olumlu yönüyle ele almakta, asabiyetin olmaması durumunda dinin muhafaza edilemeyeceğini, devletlerin korunamayacağını iddiasını dile getirmekte bu yönüyle pozitif yönlü olduğunu söyledi. Bediüzzaman ve günümüz alimlerinin yaklaşımının da bu yönde olduğunu söyledi.
İnanç yönünde yapılan taassup, peygamberlerin gönderildikleri toplumların peygamberlere yaptıkları taassuptur. Peygamberlere biz sana tabi olmayız, biz atalarımızı hangi şekilde bulmuşsak onlara tabi olacağız , atalarımızın dininden ayrılmayacağız deyip daveti reddetmeleri inanç taassubu olduğunu, söyledi.
Diğer bir taassup çeşidi de ırk ve milliyetçilik şeklinde gösterilen taassuptur. Irk ve milliyetçilik konusunda bazı temel farklılıklar vardır. Irkçılık nedir? Milliyetçilik nedir? İyi bilmemiz gerekir.
IRKÇILIK: insanın toplumsal özelliklerinin biyolojik ve ırksal özelliklere indirgeyerek bunların bir üstünlük vesilesi olmasını öngören yaklaşım ırkçılıktır.
MİLLİYETÇİLİK : Maddi ve manevi açıdan millet ve ülkenin çıkarlarını her şeyin üzerinde gören yaklaşım milliyetçiliktir….
Bir Müslüman dinin dışında hiçbir şeyi dinin üzerinde göremez, yani dinin maslahatı kendi şahsi maslahatları da dahil olmak üzere bütün maslahatların üzerinde görmekte ve her şeyini din için seferber etmek ve feda etme durumundadır.
Hal böyle olunca, Kürtler ile ilgili bazı hakların dile getirilmesi, haklarının ihlal edildiğinin iddia edilmesi ve bunu arkasında durulması hiçbir şekilde ne ırkçılık nede milliyetçilik olarak tanımlanamaz. Bu tür bir taassup ta yani bir kavme biyolojik şartlarından ötürü dilin den, rengin den veya yaşadığı coğrafya ve ülkesinden kaynaklanan taassup, İslam dininin kabul edeceği bir taassup değildir.
Diğer bir taassup çeşidi de mezhep ve cemaat taassuplarıdır. Allah (c.c) kuranı kerimde dilemiş olsaydım sizleri tek bir ümmet kılardım diyor. Ama bizleri tek bir ümmet kılma arzusu olmamıştır. (olsaydı bunu kimse engelleyemezdi.) Bu olmadığına göre insanların tekbir ümmet , dil ve fikir üzerinde zorlanmalarının mantığı nedir? Bu mantık anlaşılmaz ve Allah’ın kainattaki sünnetine muhalif bir mantıktır…
Bütün Müslümanların bir alimin görüşü altında toplatılması yanlıştır. Bir çok büyük alimin görüşleri ve eserlerini öğrencileri muhafaza edemedikleri için mezhep haline gelememiş, öğrencileri muhafaza edenler mezhep haline geldiğini , söyledi.
İslam olmadan mezhep düşünülemez. Çünkü İslam, İlahi vahyin usulü (esasları), mezhep ise o esasların şer’i deliller çerçevesindeki yorumudur. Bir şeyin asılı yok iken fer’inden (dalından) bahsetmek ve bu da yetmezmiş gibi kavga etmek, abestir ve emperyalizmin bir oyunu olduğunu söyledi…
Cemaatlere beşerin kendi içtihadıdır. Herhangi bir cemaat lideri bir cemaati oluştururken, sonra bu mirası devralanlar içtihadı devraldıklarını bilmelidirler.
İslam alimleri bir konuda içtihatta bulunduklarında, bizden sonrakiler içtihadımızı değerlendirirken Kuranın , Sünnetin ve bizden daha büyük alimlerin içtihat süzgecine vurduğunda bir yanlış tespit ettiklerinde o içtihadımızı alıp vursun duvara ve hiçbir şekilde itibar etmesinler demişlerdir , dedi.
Alimler bile bu içtihatlarımızda bir yanlışlık gördüğünüzde uymayın dediği bir yerde, kraldan daha kralcı davranarak benim hocam , benim şeyhim, benim cemaatim, benim seydam, benim abim en iyisini bilir, en doğrusunu bilir demek ve bu yönde hareket etmek bu yanlışa düşüldüğünü göstermektedir ,dedi.