• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 24 °C
  • Ankara 22 °C
  • Van 26 °C

“Düşüncenin (Dava) Kurdu…”

Necmi Kaya

 

 

 

 İçimden geldiği gibi sana sesleniyorum, ne eksik ne fazla. Kalmadı artık bende eski günlerin hatırı. Nasihat vermekten uzak sözlü bir metne imza atıyorum. Ömrümün en zor metnini günlerce okudum, her seferinde defalarca karaladım. Bir odadan diğerine geçerek metni görmezden geldim. Kalemin ucunu kırdım, kelimelere takıldım, sözcükleri beğenmedim.

Dilinin ağır olduğunu, seni kıracağından çok korktum. Hayal aleminde pembe düşler kurdum, her şeyin bir rüya olmasını çok diledim. Ne yaptımsa gerçeklerin üzerini kapatamadım. Artık suskunluğun arkasına sığınan bir yoldaşı oynamak istemiyorum. Kenarda durup seni öylece izlemek bana acı veriyor…

 

  Olmasaydı keşke diyorum sana… İlk düşüp kalktığın yerden hiç doğrulmasaydın. Çakılıp kalsaydın o mermer zemine. Gözyaşların işlenseydi diz çöktüğün yere. En pahalı bronzdan düşerken ki halini heykel yapsaydım, düştüğün o kara duvarın dibine... İtici, sarımsı renkler içinde tanınmayan hatlarla, o karşı durduğumuz taş putlara benzetseydim seni.  Öylece dursaydın orada, kimse hikâyeni bilmeseydi. Tatsız koşuları doğuran toteme benzeseydin. Düşüncedeki mezarına kara bir çaput bağlasaydım, yasını tutmadan, arkama dönmeden gitseydim. Umutsuzların mezarı olsaydın, çaputlarla gökyüzün kapkara olsaydı. Görüyorsun ya kutsalı düşünmeden, günahı hesaba katmadan sana düşünceden uzak bir son diliyorum…

 

Durdurulamaz sözlerinin önüne geçemiyorum.  Sarılmışsın söz düellosuna, her önüne gelene çatıyorsun. Ne olmuş sana böyle bazen dağıtıyorsun, farkında değil misin? Söylemekle her şey düzelseydi, şimdiye kadar çattıkların yola gelirdi, senden kaçmazlardı.  Görüyorum söylemekle bitmiyor her şey, çatmakla düzelmiyor bozuk yollar. Bağırmakla acılar son bulmuyor. Her şey sözlerle bitseydi, sana açtığım düşünce mezarlığında adın hemen yazılırdı. Mezarcın düşünmeden yerdiklerin,  mezar taşın haksız beyanatın olurdu…

 

Geçmişimizi hatırlatan bütün güzellikleri bir çırpıda kaldıramıyorum. Ön sayfada hüzün, arka sayfada mutluluk var. Bağlıyor bu ikisi beni, eskileri atamıyorum üzerimden. İncitmekten korkuyorum yanında duranları: seni ilk düşünceye katanları ve şimdi ki genç düşleri. Geçmişe çeken emanetler çok fazla, her birinin içindesin, seni silip atınca onlara gölge düşecek. Farkındayım seni düşünceden uzaklaştırsan, durmadan isyanın(fitne) ateşine odun taşıyacaksın…

 

 Ama tutamıyor kimse seni, o karmaşık fikirlerine hangi gariban baş kaldırabilir. Başı güzel görünen, sonu zararlara açılan kaçıncı hatandır: Saymaktan bıktım artık. Hele bir dur! Hiç mi uslanmayı bilmiyorsun, her geçen gün düşüncenin kurdu olup çıkıyorsun. Hayatın eğri büğrü yollarında, yol yoktur sıkıntısı olmayan: Bozuk düzene açılan, kaderi kurtların eline düşen çok yol var. Sınırsız ve durdurulamaz istekler kaç kutsalı (kitabı) ortadan kaldırdı. Yerleşik hayata kaç kült ve izm girdi. Hiç biri kimseyi zorluklardan kurtaramadı, huzur(cennet) vadisine ulaştırmadı.  Yalvarıp durdukları gün, düşüncenin ilk haline koştular.  Sen bunları görmeden dağıtıyorsun her şeyi. Günlerce dağıttıklarınla uğraşıyorum, sen dağıtıyorsun ben toparlayamıyorum…

 

Seni düşünceye tekrar kattığım güne sitem ediyorum… Bırakmalıydım seni o düştüğün o kara zindanda. Sana kalk daha yürüyecek günler var dediğim de, şimdi anlıyorum düşünceye o gün bela almışım.  Düşüp hiç kalkmamakta hayır varmış, çıkacak o hayra izin vermedim. Kaderin en güzel yönü o gün sana bir sala okumak olacaktı. Kim bilir o salaya ses vermediğim için şimdi cezasını çekiyorum. Düşünceyi de o hataya ortak ettim.

 

 Bu acayip hallerin nereden geliyor sana, ne olmuş sana bir deli rüzgara kapılıp gidiyorsun.  Tam olan ne var ki hep tama göz dikiyorsun. Ben ne edeyim senin bu haline. Hep ters işlere imza atmanın derdindesin. Dönüp bir bak şu koca dünyaya, kim sırtlamış bütün dertleri. Tanımaz oluyorum seni, o eski halinden eser kalmamış. Dalıp dalıp gidiyorsun kenar mahalle dertlerine, mahallenin dayısı olmaya niyetlisin. Düşünceye itici bir tip olup çıkıyorsun. Hikmeti kendinden uzak tutuyorsun. Şeytanın olmuş amansız fikir üretmelerin.  Yıkıntıların hiç bıkmadan çöküyor eski hatıraların üzerine…

 

Derler ya ağacın kurdu içinde olmasaydı çürümezdi. Hafif rüzgarların karşısında kırılıp düşmezdi. Odun olup yakılmazdı.  Sen düşüncemizin kurdu olup çıkmışsın, farkında değil misin? Ne zaman iyi şeyler düşünsek,  şu genç tayfaya bir adım attırma yoluna gitsek: Her şeyin karşısına dikiliyorsun, bütün güzellikleri eritiyorsun. Yıllar öncesi olsaydı, şimdiki haline katil olurdun.

 

 Mesele değil mi senin için düşüncenin yarıda kalması…  Onu yalnız bıraktığımız da başkalarının suçlamalarıyla dolacak.  Dengesizliğin önü düşünce yalnız kalınca açılacak.  Nasıl bu kadar sakin ve korunaksız bırakırız... Konuyu ne yakından inceleyelim ne de derinden, birlikte oturup meseleyi hal edelim. Sen biraz azalt bende biraz yüksekteyim çıtayı, düşüncenin içinde ikimize de yer var. Bakma kızgınlığıma, düşüncenin kaygısından sana sitem ediyorum. Tanıdık bir düşüncenin yanındayız, ikimiz de özgür irademizle ikinci bir kadere imza attık.  Düşünceyi, düşünce yarı yolda bırakmadık. Benim sitemim ikinci öze dönüşü tamamlamadık, hala yarım yürüyoruz…

 

 Kötü önerilere, karamsar yorumlara başvurmadan iyi şeyler yapabiliriz.  Oturup alışkanlık ettiğimiz her hareketimizi yeniden zenginleştirmek elimizde. Bir adım atarsak, durduğumuz anda rahatsızlık hissi doğacak.  Bu his düşünce yolunda ne kadar da büyük bir hazdır.   Düşüncenin derdine dalarken içimizde limitsiz bir alevi yükseltecek. Bunu bir kere tattık, ikinci defa tatmak için eksik olan bir şey yok.  Bize düşen tek şey eskileri o alevin içine atmaktır. Günlerce o alevi sündürmemektir, ta ki her tarafa yayılıncaya kadar…

 

 İkinci baharın ortasındayız. Baharın başına dönmek istiyoruz, zafer kazanmanın derinde değiliz. Baharın ortasında düşünceyi yükseklere çıkartmanın derdindeyiz. İkimizde bunu bilirken, umutsuz bir baharı neden düşleyelim ki. Deli fırtınalara düşüncenin kurdu olmadığımız göstermenin zamanıdır. Zaferi değil kurtuluşu arayan sonsuzluğun gücünü arkasına almıştır. Bu birçok geçici zaferden daha büyük bir mutluluktur.  İlahi kaynağın aydınlığıyla yükselişe geçecek mutluluktan habersiz değilsin. “Düşüncenin her daim ilerlemesini sağlayanın kendini yücelttiğini” çok defa söyleyen de sensin. Görüyorsun ya eksik olan bir şeyimiz yok… Arık zamanı geldi, ertelemiyorum düşlediklerimizi, imzaladığım metni rahatsızlık hissiyle doğan aleve atıyorum. Külleri her tarafa dağılsın diye rüzgarlı bir günü seçiyorum. Şimdi sıra sende! İçindeki kurdu kimseye görünmeden alevlere sal…  

Öze Dönüş Dergisi sayı 6

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Öze Dönüş | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : Van Öze Dönüş Der Tlf: 432 212 10 18 | Haber Scripti: CM Bilişim