• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 22 °C
  • Van 11 °C

Temel Kaynağımız Kur'an

Temel Kaynağımız Kur'an
Öze Dönüş Erciş Bu haftaki Cuma sohbetinde Van Öze Dönüş’ü ziyarette bulundu. Cuma sunumunu Erciş Öze Dönüş’ten değerli hocamız Nurettin Çiftçi yaptı.

Van Öze Dönüş tarafından  Erciş'ten gelen misafirler için tertip edilen balık yemeğinden sonra Erciş Öze Dönüş’ten değerli hocamız Nurettin Çiftçi'nin sunumuyla ''Temel kaynağımız Kur'an'' işlendi.

Sunumun özetini sizlerle paylaşıyoruz.

TEMEL KAYNAĞIMIZ KUR’AN

KURAN NEDİR?

Kur’an Arapçada “okumak” anlamına gelen bir mastar olup, “okunan şey” manasında isim olarak kullanılmaktadır. İsmini “okumak” fiilinden alınmış ilk emri “oku” olan bir kitaptır.

İsminin “okumak” kelime kökünden türetilmesi sebebiyle Müslümanlar arsında Kur’an denilince hemen akla okumak gelmektedir. Her Müslümanın en büyük hayallerinden biri okumak olduğu bir gerçektir. Ancak Muhammed Gazali’nin dediği gibi: “Dünyanın her yerinde insanlar bir şey öğrenmek için okurlar Müslümanlar ise Kur’an-ı sadece okumak için öğrenirler.” Arapça lafzını okuyabilme temel hedef olarak düşünülür. Peki, okumaktan kasıt bu mudur? Sadece lafzı okunabiliyorsa iş tamam mı oluyor? Aslında burada Kur’an-ı okumaktan maksat ne dediğini öğrenmek değildir sadece okumayı öğrenmektir. Ne dediği mesajının ne olduğu hiç akıllarının ucundan bile geçmez. Dünya’da en fazla öğrenilmeye çalışılan şey Kur’an’ın okunmasıdır ve ne yazık ki en çok okunduğu halde en az anlaşılan kitap yine Kur’an’dır.

Istılah olarak Kur’an: Allah tarafından ve Cebrail aracılığıyla Hz. Muhammed (sav) e Arap diliyle Miladi 610 yılı Ramazan ayında Mekke’de Nur Dağı Hıra mağarasında Alak suresinin ilk beş ayetinin nazil olmasıyla başlayan ve 632 yılına kadar 23 yıl boyunca ayet ayet sure sure olayların akışına göre nazil olan Mushaflarda yazılmış ve ezberlenmiş olarak tevatür yoluyla bize kadar gelen ve kıyamete kadar da devam edecek, lafzıyla ibadet edilen ve hitabı evrensel olan ilahi vahye Kur’an diyoruz.

  • KUR’AN’IN TEMEL GAYESİ NEDİR? KUR’AN NİÇİN İNDİRİLMİŞTİR?

 Her ne kadar birçok ayetin ve surenin kendine özel nüzul sebepleri varsa da Kur’an’ın bütünsel olarak da bir nüzul sebebi vardır. Tüm ilahi vahiylerin nüzul sebebi insan olduğu gibi Kur’an vahyinin de bir bütün olarak nüzul sebebi insandır. İnsanın hidayetidir.

1. Elif. Lam. Mim.

2. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  

Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir

İnsanları uyarmak için indirilmiştir.

Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).

Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).

  •   KUR’AN’I NİÇİN OKUYORUZ? OKUMAKTAN MAKSADIMIZ NEDİR?

Kur’an’ın okunmasından maksat ne dediğini anlamak mesajını bilmek olduğunu söylemeye lüzum olmadığı kanaatindeyiz. Zira her okunan şeyin bir maksadı varsa ve o maksadın anlaşılması bir zorunluluksa bu Kur’an için de geçerlidir ve Kur’an için daha da elzemdir. Okuduğunuz bir gazete, bir mektup veya herhangi bir haber, bir mesaj anlaşılama hedeflenmeden okunuyorsa beyhude bir iş yapılmış olur.  Hele Kur’an yani Allah’ın Kelamı için anlam gayesi olmadan okumak başlı başına bir problemdir.

İbni Cerir et Taberi  şöyle der:

Ben kuranı anlamadığı halde okuyanın nasıl lezzet aldığına şaşırıyorum.

  • KURANI NASIL OKUMALIYIZ?

Kur’an nasıl okunmalı sorusuna bizzat Kur’an’ın kendisi cevap vermektedir.

“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkâr ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” Ayetiyle de hakkını vererek okumayı emreder. Kur’an’ı anlamak ve yaşamak için yapılması gerekenleri Kur’an’dan öğreniyoruz dedik. Kur’an okunurken ondan istifade edebilmenin yollarını bizzat kendisi söyler.

1.         Kuran okurken Allah’ın kovulmuş Şeytandan Allah’a sığının,

2.        “Ve Kur'an'ı da belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku.”  ayetiyle Tertil üzere okumayı, tilaveti de

3.  Onu gerektiği gibi, nasıl okunması gerekiyorsa öyle okuyun,

“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkâr ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” 

E.  KUR’AN ANLAŞILIR MIDIR? VE NASIL ANLAŞILIR?

Kur’an’ın anlaşılır bir kitaptır. Hud Suresinin 1. Ayetinde

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır”  buyurmaktadır.

Aynı şekilde Allah Kamer suresinin 4 ayrı yerinde onu kolaylaştırdığını buyurmaktadır.

Kuranın anlaşılması için ona bir bütün olarak bakmak lazım.

Kuran ayetlerini iyi anlamanın yolu üç şeye dayanır: 1) İç Bağlam, yani Kur’an’ın ayetlerinin siyak ve sibakı 2) Kur’an, Kur’an-ı tefsir eder ilkesi 3) Dış bağlam, yani Arap Ufku yani Kur'an'ın ilk muhataplarının kültür, bilgi ve düşünce dünyaları. Veya nüzul sebepleridir.

  • KUR’AN’IN ANLAŞILMASININ ÖNÜNDEKİ ENGELLER NELERDİR?
  • Kuranın anlaşılmasının ve yaşanmasının önündeki en büyük engel kurana vakıa merkezli yaklaşmaktır.

 Vakıa merkezli yaklaşmaktan kastım onu olay merkezli olarak kabul edip, nüzul sebeplerine hasretmektir. Bu anlayış zaman zaman şahit olduğumuz bu ayet şunun için inmiştir şu ayetler falan kavim hakkındadır bizi bağlamaz mantığını doğurmaktadır. Bu da Kur’an-ı nüzul sebebine hasretmek, tabiri caiz ise meyve veren bir ağacın kökü ile ilgilenip dallarını koparmaya benzer. Bunun varacağı nokta Kur’an’ın tarihsel bir kitap olduğu anlayışı olacaktır. Oysa Kur’an evrensel bir kitaptır.  Bu vakıa merkezli yaklaşım sadece bununla da sınırlı değil Kur’an-ı sadece başımız sıkıştığında başvuracağımız, problemlerimizi çözen bir kitap haline getirir. Ve bizi Kur’an’a bir bütün olarak bakmaya değil parçacı bir yaklaşımla bakmaya sevk eder. Bunun varacağı yer Kur’an’ı bağlamından koparmak olacaktır. Oysa Kur’an bir bütün olarak ele alınmalıdır. Çünkü Kur’an kendi kendini tefsir ve tebyin eden bir kitaptır. Onda anlaşılmaz ve açıklanmamış ayet olduğunu düşünmek Kur’an’ın eksik olduğu mantığını doğurur. Bunun sonucunda insanlar başka kaynakları da Kur’an’a eş değer görmeye başlar. Sünnet Kur’an’ın pratiğe aktarılmış hali iken ki Hz. Aişe validemiz Resulullah’ın ahlakı Kur’an’dı buyurarak aslında yaşantısının Kur’an’ın tefsiri mahiyetinde olduğunu vurgulamış olmaktaydı.  Biz ise sünneti ikinci bir kaynak olarak algıladık ve Kur’an ve sünneti birinden ayırdık. Oysa Kur’an-Sünnet bütünlüğü esastır. Farklı iki kaynak değildir. Aynı şekilde nüzul sebeplerini göz ardı ederek okumak da onu dış bağlamından koparmak olur ki bu da ağaç veren meyvenin gövdesini kökünden koparmak olur. Fazlurrahman’ın dediği gibi önce nüzul ortamına gidip indiği ortamı incelemeli ve oradan da günümüze getirip, Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle çağın idrakine sunma şeklinde bir yöntem kullanmalıyız.

Buhari’nin naklettiğine göre İlk Kur’an neslinden Adiy bin Hatem, sahabenin Oruçla ilgili “ tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten ayrılıncaya kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın” ayetinden gerçekten siyah iplik ve beyaz iplik şeklinde anlamışlar. Ve yastıklarının altına koydukları siyah ve beyaz ipliklere zaman zaman kalkıp baktıklarını ve bunu Resulullah’a anlatınca; Resulullah önce “senin yastığın ufku kaplayacak kadar geniş mi?”  diyerek, espri ile şaka yapmış ve daha sonra da ayette geçen siyah iplikten gecenin karanlığı ve beyaz iplikten de gündüzün aydınlığı kastedildiğini söyleyerek beyan etmiştir. 

Aynı şeklide cünüp iken teyemmüm almak isteyen Ammar bin Yasir’in teyemmüm ayetini toprağın içine yuvarlanarak yaptığını Resulullah’a anlatınca Resulullah ona sadece iki kez ellerini toprağa vurup ilkinde yüzüne ikincisinde de ellerine sürmesi şeklinde yapması gerektiğini söylemiştir.  Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın ayetini savaşta ileri atılıp öldürülme şeklinde anlayan sahabeye yine peygamberin en yakın sahabelerinden Hz Ebu Bekir ayette kastedilen tehlikenin aslında savaşta ileri atılmak olmadığını asıl tehlikenin Allah yolunda infak etmemek olduğunu söylemiştir. Çünkü ayetin iç bağlamından yani siyak ve sibakından bu şekilde anlaşıldığını söylemiştir. Çünkü ayette “infak ederek iyilik yapın ve kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” buyurmaktadır.

 

Abdullah bin Ömer ben bakara suresini 8 yılda bitirdim diyor. Oysa Bakara suresi en fazla 2 saatte okunacak bir sure ezberlenmesi de 8 yıl sürmez. Günümüzde bile bir iki yıl içinde hafızlar tüm Kur’an-ı baştan sona ezberliyorlarsa ve Hele sahabe gibi çok kısa sürede Kur’an-ı ezberleyenler için 8 yıl çok uzun bir süredir. Öyleyse bu okuma çok farklı bir okumadır. Abdullah bin Mes’ud kendisi de mensubu olduğu ilk kuran neslinden bahsederken şöyle der:” Biz Kur’an’ın 10 ayetini alır ezberler hayatımıza aktarır sonra bir başka on ayete geçerdik demektedir.

Yine İbn’i Mes’ud’un şu sözü çok manidardır. “bize kuranın lafzını ezberlemek zor onunla amel etmek kolay gelirdi bizden sonrakilere de kuranı ezberlemek kolay onunla amel etek zor gelmektedir.  

Peygamberin 23 yıllık bi’set tarihi boyunca insanlığa tebliğ ettiği tek şey İlahi vahiydir. Ne kendinden bir şey eklemiş ne de herhangi bir eksiltmede bulunmuştur. Medine’ye hicretten sonra 10 yıl Medine’de kalmış ve yaklaşık olarak 500 küsur Cuma hutbesi okumuştur. Peki, şu anda hadis kitaplarında rivayet olarak bize ulaşan elimizde peygambere ait kaç tane hutbe mevcut. O zaman peygamber hutbelerde ne okuyordu. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki hutbe aynı zamanda inen vahyin tebliğiydi. Ve vahiy gündem oluşturduğu için zaten o gün Müslümanların gündemini işgal eden bir mevzu varsa direk vahiy müdahalede bulunduğu için faklı bir konuda gündem oluşturmaya gerek kalmamıştır. Örneğin gündem Uhud savaşı ise hutbede okunan olayla ilgili inen vahiydir ve Ali İmran suresindeki ilgili ayetler olmuştur. Ya da gündem Medine’yi kasıp kavuran bir ifk olayı ise herhalde peygamber hutbede Nur suresini okumuştur. Ya da gündem Tebük seferi, infak ve münafıkların durumuysa Tevbe suresi gündeme damgasını vurmuştur. Yani Müslümanları meşgul eden mesele ne ise zaten ona direk müdahale eden bir vahiy var ve gündemi oluşturan da vahiy olmuştur.

            Peygamberin vahye hiçbir ilave veya eksiltme yapmadan ilahi direktifle hareket ettiğini bizzat Kur’an’dan öğreniyoruz.

            Maide suresinin 67 ayetinde şöyle buyurur:

“Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez.”

Kâf suresinin son ayetinde kuranla uyar diyor.

“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.”

Hakka suresinin 44-46. Ayetlerinde bu konuda şöyle buyuruyor:

44. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,

45. Elbette onu kıskıvrak yakalardık

46. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).  

Yine isra suresi 73-75. Ayetlerinde de şöyle buyuruyor:   

73. Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.

74. Eğer seni sebatkar kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.

75. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.

. KUR’AN NASIL BİR KİTAPTIR

Kur’an kendisine yönelip muhatap olanı yücelten dertlerine şifa ve rahmet olan bir kitaptır. Kendisine sırtını dönüp ondan yüz çevirenin de sadece hüsranını arttırır.

İlk muhataplarının hayatında nasıl bir etki yaptı bir bakalım ve zamanla nasıl bu etkisini kaybetti.  

  • Onların tasavvurlarını inşa etti.

 Daha önce kullandıkları kavramları bile kısmen veya tamamen içini boşaltıp yeni anlamlar yükleyip muhatabının tasvvurunu inşa etti.

  • Önerme ve hükümleriyle muhatabının aklını inşa etti.
  • Aktardığı tarihi örnek ve kıssalarla muhatabının şahsiyetini inşa etti.
  • Bütünsel bir okuma sonucu ulaşılacak maksat ve ruhuyla bütün bir hayatı inşa etti.

Peki bizi niye böyle inşa etmiyor?

  • İniş maksadı göz ardı edildi mana gözden kaçtı ve üretilemez oldu
  • Üretilemeyen mana giderek küçüldü ve ihmal edilebilir bir unsur gibi görüldü
  • Tertil unutuldu sadece kıraat edildi tertilin yerini tecvid aldı. Tilavetin yerini de kıraat aldı.
  • Yüceltilen lafız anlamanın değil hissiyatın konusu oldu.
  • Hissiyatın konusu olan lafız artık nesneleşmiş olduğu için hayatın dışına kolayca itilebildi. Sonuçta vahiy hayattan uzaklaştı. Hayatı inşa eden özne olmaktan çıkıp bir nesne halini aldı. Alınıp satılan bir meta haline geldi. Sadece ölülere okunan ölü bir metin haline dönüştü.
  • Kısacası Kur’an terkedildi ve Allah resulünün ümmetini Allah’a şikâyet edeceği konulardan bir ya da tek konu haline geldi.

Ve elçi dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.  “Mehcur bırakmak” tamamen terkedip ondan uzaklaşmak anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı “Mehcur” yerine “Metruk” keliemsi de gelebilirdi.“Mehcur”dan kasıt elinden düşürmediği halde sürekli hatimler indirildiği halde ve çokça ezberlendiği halde hayattan uzaklaştırılmasıdır.

 

  • KURAN ANLAYIŞLARI

Bunun sonucunda da faklı Kur’an anlayışları ortaya çıktı.

  • Tarihsel yaklaşanlar.
  • Seküler anlayış.
  • Şifreli sırlı ve Gizli hazineler kitabı anlayışı.
  • Yüceltmeci anlayış sadece törensel faaliyetler için kullanılan. Yarışma kitabı hayata hiçbir müdahalesi olmayan kutsal,  ulaşılmaz yükseklerde tutulmasına gösterilen itinanın yüzde biri kadar emirlerine gösterilmeyen bir dokunulmaz kitap. Derin ilim sahiplerinden başka kimse anlayamadığı bir kitap.
  • Bir de kuranın öğrettiği anlayış. “Huden linnas” olan “dirilere indirilmiş hayat kitabı anlayışı.

            Kur’an insanların kendisine karşı takınmış olduğu olumsuz tavırları şiddetli bir şekilde yermektedir.

Kur'an, Allah tarafından indirilen ilahi vahye karşı insanların yanlış tutum ve davranışlarını şu şekilde ele alır.

1) Kendi elleriyle yazdıklarını Allah'a isnad edenler; her ne kadar bu ayet ehli kitap hakkında nazil olmuşsa da her kim Allah’ın kitabı dışındaki bir kaynağı Allah’a isnat ederse bu ayetin muhatabı olur.

"Kitabı kendi elleriyle yazıp sonra onunla basit çıkar elde etmek için "Bunlar Allah'tan gelmiştir!" diyen kimselerin vay hallerine! Ellerinin yazdığından ötürü vay haline onların ve o kazandıklarından dolayı, vay haline onların"

2) Allah'tan gelen vahyi insanlardan gizleyenler;

"Göndermiş olduğumuz apaçık belgeleri ve hidayeti kitaplarda tüm insanlara açıkça bildirmemize rağmen gizleyenler var ya; işte onlara hem Allah lanet eder, hem de tüm lanet ediciler lanet ederler."

3) Allah'tan gelen vahyi bir kenara bırakıp yalan sayanlar ve kendi hevalarına göre hareket edenler;

"Onlara şu adamın durumunu anlat: ayetlerimizi kendisine bağışlamıştık. Fakat o, elinin tersiyle bir kenara itiverdi; böylece, şeytan onu kandırıp peşine taktı ve sonunda, azgınlardan biri olup çıktı! Eğer dileseydik, elbette onu ayetlerimiz sayesinde yüceltebilirdik; ne var ki o, tutkularının peşine takılarak, dünyaya saplanıp kaldı! Onun durumu tıpkı bir köpeğin haline benzer; üzerine gitsen de dilini çıkarıp hırlar bıraksan da! İşte, ayetlerimizi yalanlayan kimselerin durumu böyledir. Bu örneği anlat belki düşünürler." 

 

4) Allah'tan gelen vahye sırtını dönenler yani zikrden yüz çevirenler

 

 

"Ve her kim de benim öğüt ve uyarılarımdan yüz çevirecek olursa, işte onu, sıkıntılı bir hayat beklemektedir. Hesap gününde ise, onu kör olarak haşredeceğiz. "Ey Rabbim! Diye feryat edecek, "beni neden kör olarak dirilttin oysa ben gözleri gören biriydim? Allah cevap verecek " çünkü ayetlerim sana ulaşmıştı da sen onları unutuvermiştin, işte bugün sen de aynı şekilde unutulacaksın!"

5) Allah'tan gelen vahye ters gözle bakanlar.

 

"Her kim Rahmanın zikrine karşı ilgisiz ve duyarsız kalırsa(veya kusurlu bir gözle bakarsa) onun başına kendisini gölge gibi takip eden bir şeytan musallat ederiz."

6) Allah'tan gelen vahyi ezberleyip okudukları halde onun sorumluluğunu taşımayanlar;

"Tevrat’ı omuzlarına yüklediği halde onun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu, tıpkı kitaplar taşıyan eşeğin haline benzer. Allah'ın ayetlerini yalanlayan bir toplumun durumu ne kötüdür. "                                            

                                                                  SONUÇ

 

Biz Kur’an’a aktif bir özne gözüyle bakmadıkça, kendimizi bütünüyle ona teslim etmedikçe ve üzerinde akademik çalışmalar yapılacak bir nesne gözüyle baktığımız müddetçe onun bize vereceği bir şey olmaz. Bizim ona nesne muamelesi yapmamız dinimizi ondan öğrenmemizi değil var olan yaşantımızı meşrulaştırmak için ondan delil aramaya sevkedir. O bu konuda da çok cömerttir. Bize bolca malzeme verir. Ancak bu durum bizim onu yaşamamız anlamına gelmeyecektir. Onu kendi menfaatlerimize alet etmek olur. Yani biz kitaba uyacağımıza kitabına uydurmuş oluruz. Bunun vebali çok büyüktür.

“De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”

O zaman Kur’an’dan istifade etmek için onun önünde diz çöküp onun öğrencisi olmamız gerekmektedir. Onu özne olarak kabul edip ona can kulağıyla kulak vermemiz gerekecektir. O bir şey söyledi mi ama fakat oysa gibi mazeretleri bir kenara bırakmalıyız. Onun lafzı bir kez nazil oldu anlamı ise sürekli nazil olmaktadır. Onun Hz. Muhammedin (sav) hayatına ilk girdiği gün onun hayatını değişirdi ve Allah o geceye kadir gecesi ismini verdi. Öyle bir etki yaptı ki bir ömre bedel. Bizim hayatımıza ne vakit müdahale ederse işte o gün bizim de kadir gecemiz olur.

            Sana hitap ediyor gibi oku. İlk kuran nesli gibi her birinin hayatında ilahi vahyin bir dokunuşu var ki bütün bir ömürlerini değiştirmiştir. İlk kuran neslinin her birinin hayat hikâyesine baktığımızda onların İslama girmelerinde etkin olan iki unsur vardır. Birincisi; ilahi vahiydir. İkincisi; ilahi vahyi tebliğ eden elçinin ahlakıdır. Başka herhangi bir mucize sayesinde Müslüman olan hiçbir sahabenin olduğuna dair tek bir rivayet yoktur. Aslında Kur’an sonsuz bir mucizedir. Her çağda insanların hayatına bu şekilde müdahaleler yapar. İlk nazil olduğu geceyi kıymetli kılıp bin aydan daha hayırlı yapmıştır. O gece Leyletul kadr olmuştur. Bizim de hayatımıza nazil olup hayatımızı kıymetli kılması dileğiyle, son duamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir. “Veaxiru da’wana enil hamdu lillahi rebbil âlemin.”

.::Foto Galeri İçin Tıklayınız::.

 

ercis-sohbet-(22).jpgercis-sohbet-(23).jpgercis-sohbet-(28).jpgercis-sohbet-(30).jpgercis-sohbet-(19).jpgercis-sohbet-(20).jpgercis-sohbet-(21).jpg

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Etiketler: ,
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
    Diğer Haberler
  • Bu Haftaki Cuma Sohbetimiz27 Ocak 2015 Salı 15:00
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Öze Dönüş | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : Van Öze Dönüş Der Tlf: 432 212 10 18 | Haber Scripti: CM Bilişim