• BIST 9681.39
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 23 °C
  • Ankara 27 °C
  • Van 18 °C

Kiralık Düşünceler...

İsmail Aydoğdu

İnsan düşünen bir varlıktır, onu özel  kılanda budur. İnsan/lık kendisine mesele ve dert edindiği sayısız sorun üzerine sonsuz çözümler ve fikirler/düşünceler geliştirmiştir,  modern çağda insan türünün karşılaştığı problemler  gibi geliştirdiği çözümler de bir hayli artmış, değişmiş ve gelişmiştir. Kültürden sanata, ekonomiden politikaya,  dinden felsefeye kadar  birçok düşünce ve düşünür fikirlerini beyan etmiş,  etkili olmuş, taraftar bulmuştur.  İnsanın ve toplumun, hayatına tesir eden bir mesele karşısında, takındığı tavır ve ürettiği düşünce bir ameliyenin, emek ve çabanın sonucunda ortaya çıkmış ise; katılıp katılmamayı hariçte tutarsak takdiri hak eder. 

 

Sorunları ve problemleri ile yüzleşemeyenlerin, onlara sahici bir çözüm bulması, onlar için oturup düşünmesi, fikir üretmesi  beklenemez. Sorun ve problemler ile ribatımız ontolojik varlığımızla ilgili ipuçları verir bizlere.  Kendinizi ait hissetmediğiniz  alanda var olmanız, oraya dair düşünceniz olmaz. Kierkegaard “ kendine sadık olmazsan kendini yitirirsin, varoluş seçiminde kendini seçmemiş bir kişi için, yani var olan bir kişi olamayan ve ötekilerin onun için seçmesine izin veren bir kişi için... bir şeyler gibi “gözükmek” veya bir şeyler gibi “durmak” ister, ama o ne öyledir ne de öyle olur...” ifadelerini kullanır. Kendin var olmak için “ kendin” olmak zorundasın. İnsan üzerinde başkasına ait bir elbise ile ne kadar rahat olabilir ki, ne kadar kendine ait hissedebilir ki?

 

Düşünmek var olmanın ilk durağı ve menzilidir, düşünsel ve fikri alanda üretemeyenler bir süre sonra var olanların da tükenmesiyle kendilerini tüketmiş olurlar.   İslam dünyasının, batı dünyası karşısındaki ilk gerilediği alan şüphesiz düşüncedir.  Kendi dışındaki kültür ve medeniyetleri, düşünce ekollerini derinden etkileyen İslam düşünce geleneği, zamanın ruhunu yakalayamamış, siyasal iktidara angaje olmuş ve donup kalmıştır. Bunu aşmak için yine karşısında gerilediği batı kültür ve düşüncesinden neşet eden  yöntem ve kavramlara başvurmuştur.  Mukallit taklidini aşmaz sözü kabilince,  İslam  dünyası ne taklit ettiği batıya benzeyebildi, ne de kendi  düşünce geleneğini yeniden ihya etti.

 

Kendimizin ve toplumumuzun var olması,  onları var kılabilecek unsurların varlığı ile mümkündür.  Asıl olmamız gereken yerde kopya olmaya razı olmamalıyız.   Zamanın hızlı aktığı, toplumsal, siyasal ve kültürel  değişimlerin her zamankinden daha çok yaşandığı, işgal ve sömürünün  farklı formlarda sürdüğü, insan onuru ve haysiyetinin çiğnendiği, insani ve İslami hassasiyetlerimizle var olabileceğimiz bir “kendimiz” olmalı. Kendileri var olamayanların başkalarının fikir ve düşüncelerini  kiralayarak ve fakat bize satmalarına izin vermemeli, uyanık olmalıyız, başkalarına esir olanların bize özgürlük pazarlamalarına müsaade etmemeliyiz.  İnsanlar ve toplumlar istikbal ve istiklallerini kiralayamazlar.

 

Kendi  var olamayanların “gibi olmak”ın dayanılmaz ağırlığı altında ezildiklerine şahitlik ediyoruz.  İlke ve değerlerini  anın ve günün çıkarlarına  peşkeş çekenlerin, mensubu oldukları  toplumsal tabakaya bir reçete sunmaları mümkün değildir.  Yaşadığımız zamanlar esas ve sahici düşüncelerin ne kadar mühim ve gerekli olduğunu bir kez daha bize gösterdi.  Kendi kültürel ve toplumsal dinamiklerinden beslenmeyen fikirlerin, nasıl  bir boya vurulursa vurulsun  bir çözüm olmak şöyle dursun, esas çözümü sürekli ıraladığını görmek gerek.

 

Geleceğin dünyasında var olmak için, içinde bulunduğumuz bu sancılı durumdan sağ salim çıkmanın yollarını aramalı ve bulmalıyız. İnsan hakları, eğitim, kültür, siyaset ve tüm toplumsal kurumlarımızı yine ve yeniden kurmak,  hayata katmak için kendimiz kolları sıvamalı işe koyulmalıyız. Aynı toplumsal ve düşünsel problemlerle karşılaşsak dahi, bire bir aynı reçetelerin sıhhat vermediklerini görmeli reçetemizi kendimiz bulmalıyız.

 

Kendi kaynaklarımızdan beslenmeyen düşünce,  kendimize fayda vermeyecektir. Şöyle ki, Kierkegaard’ın yukarda alıntıladığımız sözünde dediği gibi, “bir şeyler gibi “gözükmek” veya bir şeyler gibi “durmak” ister, ama o ne öyledir ne de öyle olur...”  kendi  dili yasaklanmış ve eğitim alamıyorken, Osmanlıcanın önemi ve gerekliliği  üzerine yazı yazar, ülkesi işgal altında iken başka coğrafyaların özgürlüğü için yürür, bölücülüğün sınır koymak olduğunu unutup, birlik ve beraberliği dile getirenlere bölücü der, babasının yeni adını bile bilmediği kendi köyünün isminin iadesi için yapılan çalışmalara bilmem kimin dili der, her fıtri hak talebi aman ümmet diye baştan kesilir...

 

İthal ve kiralık düşünceler şu ana kadar derdimize deva olmadı, olamayacaktır da...

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
  • XANİ*10 Eylül 2018 Pazartesi 14:03
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Öze Dönüş | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : Van Öze Dönüş Der Tlf: 432 212 10 18 | Haber Scripti: CM Bilişim